Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yeni düzenlemeler!

 

 

Dünya Gazetesi köşe yazarı olan Recep Bıyık, bugünkü yazısında Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan düzenlemelere değindi. İşte o haber…

 

 

23 Ağustos tarihinde bu köşede yer alan makalede, vergi güvenlik önlemi olarak düzenlenen, ancak gerek düzenleme nedeniyle gerekse de uygulaması nedeniyle bu niteliğinden çok ek vergileme veya minimum vergileme niteliğine dönüşen bazı uygulamalara yer vermiştim. Bugün aynı konuya iki değişik örnek üzerinden devam etmek istiyorum.

 

Örtülü sermaye ve örtülü kazanç aktarımında KDV indirimi

 

Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan düzenlemeler gereği, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faizler kurum kazancından indirilemiyor. Benzer şekilde, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlar da kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınamıyor.

 

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun, kanunen kabul edilmeyen giderler nedeniyle yüklenilen verginin indirimini yasaklaması, kurumlar vergisi açısından bir vergi güvenlik önlemi olan uygulamayı, katma değer vergisi açısından bir cezalandırma haline dönüştürüyor. Hukuken tartışmalı olan bu durum, yakın geçmişte yapılan bir yasa değişikliğiyle, yurt dışı işlemlerde transfer fiyatlandırması nedeniyle olan sorunu giderse de, sorunun esası devam ediyor.

 

Konuyu örtülü sermaye üzerinden ödenen faizler için şu şekilde örneklemek mümkün. Kurumların ilişkili kişilerden aldığı borç belli bir tutarı geçerse, geçen kısım kurumlar vergisi uygulaması bakımından borç olarak değil sermaye olarak kabul ediliyor. Kanun bir bakıma örtüyü kaldır bak diyor, görünüşü borç olabilir ama gerçekte sermayedir. Gerçek sermaye ise, ödenen faiz de kâr payı sayılıyor ve ödenen kâr payları gider niteliğinde olmadığı için ödenen faiz tutarı gider olarak kurum kazancından indirilemiyor. Faizin kâr payı sayılması kurumlar vergisi uygulamasında yapıldığı için katma değer vergisi uygulamasını etkilemiyor. Yani faiz tutarı üzerinden katma değer vergisi hesaplanıyor. Borç veren tahsil ettiği vergiyi vergi dairesine ödüyor ama borç alan ödediği faiz tutarına ek olarak ödediği katma değer vergisini, faiz turarı gider kaydedilemediği için indirim konusu yapamıyor. Borcun işletmede kullanıldığı açık, işlem katma değer vergisi uygulamasında finansman hizmeti olarak kabul edilip faiz tutarı üzerinden vergi hesaplanıyor, ancak katma değer yaratan bir işlem nedeniyle yüklenilen katma değer vergisi işletmede yük olarak kalıyor. Sonuçta, bir vergi için düzenlenen vergi güvenlik önlemi, bir başka vergide kabul edilemez bir cezalandırma olarak karşımıza çıkıyor. Konunun hukuksal boyutu tartışmaya açık, bu kadar net değil. Ancak uygulama bu şekilde yapılmak isteniyor. Durum transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı uygulamasında da aynı şekilde.

 

Örtülü sermaye ve örtülü kazanç aktarımında iştirak kazançları istisnasının uygulanamaması

 

Örtülü sermaye ve örtülü kazanç aktarımı uygulamasında, bir tarafın gideri kanunen kabul edilmeyen gider kabul edilirken, diğer tarafın geliri de, işlem kâr dağıtımı sayıldığı için kâr payı niteliğinde kabul ediliyor.

 

Örtülü sermaye üzerinden tekrarlayacak olursak, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz ve benzerleri, hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kâr payı sayılıyor, daha önce yapılan vergilendirme işlemlerinin buna göre düzeltilmesi gerekiyor.

 

Düzeltme, faizi ödeyenin ödediği faizi kanunen kabul edilmeyen gider yazması, faiz geliri elde edenin ise faiz gelirini temettü geliri olarak değiştirmesi anlamına geliyor. Düzeltme sonucunda bir taraf ödediği faizi gider yazmıyor ama diğer taraf elde ettiği geliri iştirak kazancı istisnası kapsamında vergiye tabi tutmadığı için sorun olmuyor.

 

Kanun düzeltmenin yapılmasını örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması koşuluna bağlamış. Hem borç veren hem de kullanan kurumun yeterli vergi matrahının çıktığı durumda yukarıda da belirttiğim gibi uygulama sorun olmuyor. Ancak faizi ödeyenin zararlı olduğu durumda, tarh edilen ve ödenen bir vergi olmadığından, faiz geliri elde edenin istisnadan yararlanması sorun oluyor. Bu istisna kazanç elde edildiğinde uygulanacak bir istisna ve faizi ödeyenden kaynaklanan durum nedeniyle istisnanın uygulanmaması, mükerrer vergilemeye yol açıyor. Sonuçta bir vergi güvenlik önlemi, amacını da aşan bir şekilde, bir taraftan ödenen faizi gider kabul etmezken, bir taraftan da istisnadan yararlanılamaması nedeniyle farklı bir niteliğe bürünüyor. Mükerrer vergilemeyi önlemeyi amaçlayan iştirak kazançları istisnasının uygulanamaması, mükerrer vergilemeyle sonuçlanıyor.

 

Konuyu örtülü sermaye üzerinden özetlemeye çalıştım ama transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında da aynı uygulama yapılıyor, aynı sonuç doğuyor.

 

Yapılması gereken, istisnadan yararlanmayı işlemin kesinleşmesine bağlamak. Her iki tarafın da yasaya uygun işlem yapması durumunda, borç alanın ödenecek vergisinin olup olmadığına bakmaksızın kâr payını istisna tutmak. Sonradan incelemeyle yapılacak tarhiyatlarda ise borç verende yapılacak düzeltmeyi, borç alanda yapılan işlemin (tarhiyat veya zarar azaltımı) kesinleşmesine bağlamak. Böylece, hem istisna uygulaması yapılabilir, hem de borç alan tarafta yapılacak işlem kesinleşmeden, borç veren tarafa vergi iadesi yapılmamış olur.

 

 

 

Recep BIYIK/Dünya