Türk inşaat sektöründe küresel rekabet değer kazandı!

Türk inşaat sektörü

Sanayide geniş bir coğrafyada çok iyi ‘üretim’ markasıyız. Made in Turkey artık en gelişmiş pazarlarda tercih sebebi. Bu yüzden büyük markalar Türkiye’de üretimi tercih ediyor. Son yıllarda kendi markalarımızla da dünyaya yayılıyoruz.
Başta hazır giyim, mobilya, mücevher olmak üzere dünyanın en popüler şehirlerinde mağazalaşıyoruz. Bu süreç önümüzdeki yıllarda da hızlanarak devam edecek. Dünya genelinde üstlendiğimiz inşaat projeleri ile de markalaştık. Hangi ülkede bir ihale varsa mutlaka orada birkaç Türk firması vardır.
Uzun süreden beri ekonominin büyüme motoru haline gelmiş olan inşaat ve gayrimenkul sektörümüzün yurt içinde ürettiği konut, alışveriş merkezi, ofis v.b binalar artık ‘marka bilincine’ sahip bir anlayışla projelendiriliyor. Her sektörde olduğu gibi bu sektörde de önce yerli müşteri ‘markalı konut tercihi’ ile markalaşmayı teşvik etti. Mütekabiliyet yasasında yabancıların Türkiye’de konut sahibi olmasını kolaylaştıran düzenlemeden sonra da artık Türkiye’deki gayrimenkul projelerinde ‘küresel rekabet’ önem kazandı. Bazı firmalarımız bu gerçeği çok önceden kavradı. Şimdi sektörün genelinde, ‘dünyaya pazarlayabileceğimiz proje yapalım’ düşüncesi hakim. Hatta. bazı projelere başlamadan önce yabancı yatırımcılarla nasıl bir proje yapalım’ diye konuşuyorlar. Bu da hem inşaat hem de gayrimenkul ayaklarında yeni bir ‘markalaşma’ dönemini başlattı.

DUBAİ CITYSCAPE’İN ANLAMI
Dubai bir şehir olarak, tam manasıyla başarı öyküsüdür. Birleşik Arap Emirliklerinin 1971 de kurulduğunu düşünürseniz, bu devletin içinden Dubai gibi bir marka şehir çıkarılması gerçekten de büyük başarı. Bu başarıda elbette petrol gelirlerinin büyük etkisi var. Ancak her parayı bulan da Dubai gibi küresel bir şehir ortaya çıkaramaz.
Bunun için Muhammed bin Raşid El Maktum gibi vizyon sahibi ‘lider yöneticiler’ şart. Dubai’nin küresel marka olmasının en önemli sürükleyicisi akıllıca ‘gayrimenkul’ yatırımlarıdır.
Yelken Otel, Palm Projesi ve dünyanın en yüksek binası olarak 201 O da açılışı yapılan Burj I Ialife üç dev yatının olarak kente çok büyük değer kattı.

 
Dubai Ctyscape bir fuar olarak önceleri Dubai’deki projelerin bir vitriniydi.
Haleıı de ağırlıklı olarak öyle. Ancak, bu fuarda Türkiye’nin etkinliği katlanarak artıyor. Çünkü, ülkemizde İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde küresel pazara arz edilebilecek nitelikte hatta onunda üzerinde çok sayıda proje üretilebiliyor. Yabancıya satışlar da çok yüksek artış oranlarıyla canlılığını koruyor. Dubai’nin ve istanbul’un nitelik olarak hem coğrafi hem de tarihi, kültürel ve ekonomik açıdan çok farklı olmaları, bu iki şehri birbirine rakip olmak yerine “birlikte daha başarılı’ olmak gibi bir zemine kavuşturuyor.
Bana göre küresel şehir markası niteliğine sahiplik açısından Dubai’nin bittiği yerde İstanbul başlıyor ya da tersi. Önümüzdeki yıllarda bu iki şehirde aynı anda iş yapan, aynı konut ya da ofis sahibi çok sayıda küresel iş insanı olacak. Neden mi? Çünkü Dubai’de Hindistan başta olmak üzere Asya pazarlarına, İstanbul’da ise Avrupa başta olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılmak mümkün. Yaklaşık 20 yıldır, küresel şirketler bu iki farklı coğrafya için İstanbul ve Dubai’de ofis açıyorlar.
Türkiye’nin çok sayıda sanayi firması da Dubai’den körfeze yayılıyor. Sözün özü bu ikişi şehir birbirini tamamlıyor.

KÖTÜMSERLİK MESELESİ
Burj Halife 4 Ocak 2010 da açıldı. Aslında adı Burj Dubai olacaktı. Ancak açılış öncesi gece Halife Bin Zayid El Nahyan, Küresel krizin etkisiyle ciddi sarsıntı geçiren Dubai’ye 10 milyar dolarlık kaynak sağladığı için El Maktum da ona jest yaptı ve projeye adını verdi. O günlerde, Dubai ve F.1 Maktum içiıı çok çirkin şeyler yazıldı, çizildi. Gayrimenkul yatırımları ağır eleştiri aldı. Oysa bu küresel krizin doğal bir sonucuydu ve geçiciydi. Aradan sadece 5 yıl geçmiş durumda ve Dubai dimdik ayakta. Projeler yine hızlandı. Dubai de Dubaili yatırımcılar da dünyanın gözdesi. Şimdilerde Türkiye için bir kötümserlik rüzgârı estirilmeye çalışılıyor. Evet. siyasi istikrar kaybolmuş gibi. Çözüm süreci, terör örgütünün saldırıları nedeniyle ‘buzdolabına’ kondu. Suriye’de kan durmuyor. Rusya’nın, ambargo nedeniyle ekonomik sıkıntıları devam ediyor. Avrupa hâlâ sıkıntılı ama bütün bunlar birkaç yıl içinde son bulacak.

Tıpkı Dubai’de 2010’da yaşanan moral bozukluğunun birkaç yılda son bulması gibi bizde de kötümserliği besleyen şartlar büyük ölçüde ortadan kalkacak. O nedenle, çalışmaya, üretmeye, yeni projeler geliştirmeye devam etmeliyiz.
Hürriyet – Sadi ÖZDEMİR

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*