Sultan 2. Bayezid’in yaptırdığı külliyeler!

Sultan 2. Bayezid'in inşa ettiği 3 külliye

Bugün Yunanistan sınırları içindeki Dimetoka şehrinde doğan Bayezid’in, Amasya’daki ilk külliyesi şehzadeler şehrine vurulan en esaslı Osmanlı mührüdür. Yeşilırmak nehrinin kıyısında kurulu olan külliyenin hoş bir yapım hikâyesi var. Büyük külliyeler sultanı Bayezid, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Amasya’da valilik yaptığı yıllarda hat hocası ve dostu Şeyh Hamdullah Efendi ile sohbetinde, tahta geçince Amasya’ya bir cami yaptırmak istediğini söyler ve yeri konusunda fikrini sorar. Hamdullah Efendi yayını eline alır ve gerip bırakır. Okun düştüğü yeri işaret ederek, “Burası uygundur” der. Bayezid tahta oturduğunda hocasına verdiği sözü yerine getirir. Büyük Külliyeler Devri’ni başlatan ilk eser, 1482- 1486 yılları arasında Sultan Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet gözetiminde, Mimar Şemseddin Ahmet tarafından inşa edilir.

EDİRNE BAYEZİD KÜLLİYESİ

Osmanlı’nın ikinci payitahtı Edirne’deki Bayezid Külliyesi, Amasya’dakinden iki yıl sonra 1488 yılında inşa edilir. O da bir nehir kıyısında kurulmuştur. Mimarı, İstanbul Bayezid Külliyesi’nin yapımında da bulunan Mimar Hayreddin’dir. Yüzyıllar boyunca tıp öğrencileri yetiştirilen, hastalara şifa dağıtılan ve fakir fukaraya hizmet veren külliye, merkezindeki tek kubbeli camiyle birlikte çok sadedir. Mektep, medrese, han, hamam, köprü, tabhane, muvakkithane, değirmen, su deposu gibi oldukça geniş bir yapılar topluluğundan oluşan külliyenin en önemli birimleri darüşşifa ve tıp medresesidir. Ruh hastalıklarına yönelik hizmet veren darüşşifada hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra müzik ve su sesiyle tedavi edilmiştir. Şehrin dışında kalan külliye, bakımsızlık ve Tunca Nehri’nin taşkınları sonucunda perişan bir hale gelmişken, 2008- 2012 yılları arasında restore edilerek eski haline kavuşturuldu. Merkezdeki cami oldukça yalın bir görünüşe sahip olmasına karşın, tek kubbeli tipin anıtsal bir örneğidir.

İSTANBUL BAYEZİD KÜLLİYESİ

İstanbul’daki Bayezid Külliyesi, yedi tepeli şehrin üçüncü tepesinde yükselir. Orijinal yapısını koruyarak günümüze kadar gelen en eski İstanbul camisi olarak bilinir. Bugünlerde restorasyonu yapılan caminin yapımına, Edirne’deki adaşından iki yıl sonra başlanmış ve beş yılda tamamlanmıştır. Mimarı konusunda ihtilaf vardır. Mimar Hayreddin ve Yakup Şah’ın, külliyenin inşasında bulunduğu ancak hangisinin mimarbaşı olduğu bilinmez. Külliye, şehrin geçirdiği değişikliklerden etkilenerek meydanın çeşitli köşelerinde dağınık yapılar haline gelmiştir. Bu yüzden cami, medrese, kervansaray, hamam, imaret ve sıbyan mektebi gibi birimlerinin birbirleriyle bağlantısı kalmamıştır. Külliyenin merkezini oluşturan cami, Ayasofya’nın plân ve kubbe sistemiyle benzerlik gösterir. Ancak burada Ayasofya’dan farklı olarak ana mekânı geniş tutma çabası görülür. Merkezi kubbe iki yarım kubbeyle genişletilmiş, yan mekânlar da dörder küçük kubbeyle örtülmüştür. Caminin yanlara doğru taşan tabhanelerinin köşelerinde ayrı birer mimari birim olarak minareler yükselir. Estetik değeri son derece yüksek olan bu minarelerden sağda bulunanı özgündür ve Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçişin İstanbul’daki tek numunesidir.

Yeni Şafak